Lilypie First Birthday tickers

Lilypie Third Birthday tickers

Pages

Wednesday, December 26, 2012

Ayın Kitapları

Yılın son iki ayının kitapları yılın son kitap kritiği bölümünde yerini alsın bakalım!

1.TRAVMA -STEVE HAMİLTON

Shantaram'ı okumamı tavsiye eden arkadaşıma çok güzeldi var mı böyle başka kitaplar demiştim?Bunu önerdi.Onunla pek alakası yok gerçi ama yine de güzel bir kitaptı. Küçükken başından geçen korkunç bir olay yüzünden konuşamayan bir gencin kendini kilitleri açmaya vermesi,sonra bu özelliğinin hırsızlar/ soyguncular tarafından  fark edilmesi ve çocuğun hayatının değişmesi anlatılıyordu.Sıkılmadan, kısa sürede okudum.



2.ASLA ARKANA BAKMA - TESS GERRITSEN

 Tess Gerritsen'le tanışıklığımız çok eski değil bildiğiniz gibi; 2 ay önce 2 kitabını okumuştum.Onları beğendiğim için bu kitabını aldım ancak hiç beğenmedim. Diğerlerine hiçbir açıdan benzemiyor. Onlar tıbbi gerilimdi, bu polisiyeydi. Onlar sürükleyiciydi, bu değildi.Çok fazla Amerikan tarihi bilgisi mi gerekiyordu neydi,bir türlü konuya hakim olamadım,yok Ortaklık,yok FBA,yok Vietnam bilememne..Hiç ilgimi çekmedi, sevemedim yani..E ben sevmediğime göre tabii ki kötü bir kitaptır, değil mi? (!!)Tavsiye etmiyorum o yüzden:)






3.BİR GÜN- DAVID NICHOLLS

Bir süre polisiye,gerilim falan okyunca şöyle hafif bir şeyler okumak istedi canım.Bu kitabı da basit bir aşk hikayesi sandığım için aldım.Kafa dağıtırım dedim..Ama hayır,hiç o kadar basit değildi...
   Çok, çok güzel bir hikayesi vardı.Kurgusu çok güzeldi, anlatımı..
  Üniversiteden mezun oldukları gün, 15 Temmuzda tek bir gece geçiren Dexter ve Emma'nın hikayesi ..Kitabın bölümlerinden her birinde sonraki  yılların sadece 15 Temmuz günü Emma ve Dexterin neler yaşadığı,başlarından neler geçtiği anlatılıyor.O günden yola çıkarak hayatlarındaki değişimleri öğreniyorsun,büyüyorlar, değişiyorlar,yaşlanıyorlar..Sen izliyorsun, gülüyorsun, hüzünleniyorsun..Edinburga  gidesip şöyle bir dolaşasın geliyor falan işte.
Zaten bu kitap okuma, film izleme işleri, insanın içine bir gitmek ateşi düşürüyor...Misal ben, Ejderha Dövmeli Kız Serisini okuyup İsveç'e, İncir Kuşlarını okuyup Saraybosna'ya, Shantaram'la Bombay'e bu kitapla Edinburg'a, Amelie'yle Fransaya, Serseri Mayınlarla İtalya'ya falan bir gidip gelmek istiyorum mümkünse..Öyle işte..


4.LEVIATHAN- PAUL AUSTER

30'uma gelmeden Auster Küllyatını bitirme projem kapsamında aldım, okudum.Çok da sevdim.Şu ana kadar okuduklarımın hepsi gibi bu da çok insancıl,çok sade bir romandı.Adı falan öyle çok havalı görünüyor, bakmayın.Tevratta adı geçen bir tür deniz canavarıymış Leviathan.Romanda iki kahraman var, ikisi de yazar.Bunlardan birinin  yazdığı ama tamamlayamadan öldüğü romanının adıydı Leviathan.Arkadaşı da rahmetliyle  nasıl tanıştığını,neler yaşadığını ve  neden öldüğünü anlatıyor bu romanda.Her zamanki gibi özgün,ilginç Auster kahramanları,içiçe geçmiş farklı yaşamların hikayesi..Kesinlikle tavsiye ediyorum,bunu da çok beğendim..

İşte böyle..Yeni yılda hepimiz süper yazarlarla, müthiş kitaplarla tanışalım inşallah!

İşte bunlar dışında bir de 1000lerce sayfalık Fifty Shades of Grey serisini okudum.Onları da burada anlatamayacağım artık.Ekşi Sözlükte Kezban Paratoneri diyor kitaplar için.Belli bir kültür seviyesinin altındaki kadınlar deli gibi okuyormuş güya.Burnumu yesin sözlükçüler.Alın,okuyun kızlar,tenhalarda kritik edelim.. kimse bad romance hakkımıza turrrp sıkamaz!!!Heheyt!!

Saturday, December 15, 2012

Nerelerdeydim?

Melisi çekemedim ne zamandır...Ayasofya'yla idare ediverin gari!
 

Yine gelemedim..Evet, artık kabul edeyim bazen gelemiyorum.Zira evimizde bir türlü sular durulmuyor..En son yazdığım pazar gününden sonraki hafta içi gayet sakin geçti.Cuma akşamı İzmirden,Serkanın üniversiteden arkadaşıyla eşi geldiler.Ne yalan söyleyeyim haftasonu kalıp giderler sanmıştım ben ama 4 gün kaldılar.Cumartesi onları gezdirdik.Pazar veli toplantısı,pazartesi salı okul derken benim hayatım ayrıca devam ettiği için salı günü kafamı vücudumdan ayırıp deli tavuklar gibi koşmak istedim.Okul kalabalık,otobüsler kalabalık,ev kalabalık..Başım şişip şişip patlayacak sandım.Nefes alamıyordum resmen.
Burada ayrı bir parantez açmak istiyorum:blogda sürekli misafirden şikayet eder bir görüntü çizdiğimin farkındayım.Aslında öyle biri değilim vallahi bak,tanısanız seversiniz:))Misafiri çok severim ama her şeyin de bir zamanı var.Ben sabah 6da kalkıp işe giderken,kayınvalidem evdeyken,çocuk seste uyuyamazken,gece yarılarına kadar misafirlerle takılmak zorundaysam sevmiyorum misafir işini.Yaz tatilinde,geniş geniş gelsinler başım gözüm üstüne..
Misafirlerin gittiği gün -Seyhanımın deyimiyle- 'kendine accık zaman ayır günü' yaptım.Kadıköye indim,kitapçılarda takıldım (40 dakika kadar).Aslında niyetim kitap almak değildi.Misafirler gitti,kafamı dinleyeyim demiştim öyle.Lakin en çok satanlar bölümündeki Bilmemnenin Elli Tonu serisi dikkatimi çekti.Alıverdim ben de:) (-Bu arada tabii ki kitabın adı Bilmemnenin Elli Tonu değil ama ziyadesiyle müstehcen bir içeriği olduğundan googleda arayan beni bulsun istemem.O yüzden adını açık açık yazamadım.böyle  kurnazımdır.Siz elli tonu yazın çıkar zaten..böyle de yol gösterici..)Vay arkadaş,  o kitaplar neydi?Sabah 5e kadar okudum.Elimden bir saniye bırakamadım.5buçukta kalktım,işe giderken yine okudum.Aslında bu kitabı okuduğumu kimselere söylemeyecektim utancımdan  ama okulda matematikçinin diğer İngilizceciye 'valla lavaboya giderken bile bırakamadım,al bak sen de oku' dediğini duydum.Bu duygular tanıdık geldi,hangi kitapmış o dedim ve onun da aynı kitaptan bahsettiğini öğrendim.Önce utanarak sonra arsızca kitabı ne kadar beğendiğimi anlattım..Sonra okulda bir furya başladı ve hepimiz deli gibi Fifty Shades Trilogy okumaya başladık.Resmen aramızda gizli bir bağ oluştu  kızlarla.Christiandan başka bir şey konuşamaz olduk.Hepiceğizimiz Escalada yaşamak istedik. Charlie Tangoyla yolculuk etmek, Güney Fransada balayına çıkmak,Kırmızı Acı Odasında öhöm yok yok, o kadar da değil..bunu aklımızdan bile geçirmedik:))Yani biz evli olanlar geçirmedik.Bazı bekar Fencileri bilemem:))
Sonra 3 kitaplık seri bitince boşluğa düştüm ben...O haftasonu Serkan'ın eğitimi vardı.Aklım Christian ve Anastasianın tutlu dolu aşkına (!) takılmışken kayınvalide-gelin-torun ekseninde bir haftasonu yaşadım:))Neyse ki pazar akşamı Serkanı cebren ve hileyle sinemaya götürüp sevgiliymişiz gibi yapmak biraz gazımı aldı..Sempatik Fencimiz Sevcanın ' siz bunu okuduktan sonra kocanızdan soğumadınız mı?Haaahhaha..Benim en azından hala umudum var, var var hahaha'' diye kulağımda  yankılanmakta olan sesini 'ama bak biz de hala sevgiliyiz.Tabii.. bak  hala çok aşığız birbirimize 'şeklinde bastırabildim:))
Başka kitaplar da okudum bu arada.Onları da anlatacağım  bu yıl bitmeden..Yani inşallah..Söz vermiş de olmayayım şimdi..Bizim evde ne olacağı belli değil.
Neyse ne anlatıyordum.Seriyi bitirmiştim,boşluktaydım.Pazartesi kızlarla yemek yedik okul çıkışı.Eve dönüyordum ki Serkan aradı, dedesi ne zamandır rahasızdı,iyice fenalaşmış, annesi ve abisiyle birlikte memlekete gittiler.Eltim ve çocuklar bize geldi.Salı ve çarşamba Melise eltim baktı,ben sabahçı olduğumdan sçok fazla sorun olmadı. Çarşamba Serkan ve abisi döndüler.Kayınvalidem kaldı,dedenin durumu bayağı kötüymüş.Eltimler evlerine gidince benim annem ve babam memleketten geldiler.Dün ve bugün de onlar baktı Melise.Güzel bebeğimin düzeni alt üst olduAnnesi işte güçte,kimin baktığı belli değil kuzuma..Ben okuldan gelince 2 saat ağladı 2 gündür.Yarın alacağım gönlünü kızımın..
   Bugün dede vefat etmiş..Çok yaşlıydı ve çok acı çekiyordu.O yüzden kurtuldu diye düşünüyoruz.Mekanı cennet olsun inşallah..Serkan yine yola düştü cenaze için.Kayınvalidem bu hafta gelmez artık, annemlerle geçireceğiz bu haftayı..Ben de biraz bloğuma vakit ayırırım diye düşünüyorum.Melis'in 1,5 yaş yazısı, ayın kitapları, yılsonu muhasebesi, yeni yıl dilekleri..aklımda bir ton yazı var..Yazabilirim inşallah..
NOT:Yokluğumda arayan soran herkese çok teşekkür ederim.Siz olmasanız yazmak bu kadar keyif vermezdi.sağolun varolun kızlar!
NOT 2: 21 aralık demişsin yorum demişsin Ponkizcim ama arkadaşının dünyadan haberi yok.Bana Pepeyle gel,küçük kahverengi tavşanla gel..Uzun uzun anlatayım değil mi ama??

Wednesday, October 31, 2012

Ayın Kitapları

Şimdi sıra geldi  bloğumun en az ilgi gören bölümüneee:))(Sanırım sadece Hatice okuyor:)
Açıkçası bence de birinin okuduğu kitapları anlatması çok sıkıcı.Ama ben biriktirmeyi çok seviyorum daha önce de dediğim gibi. Kaydetmeyi, not almayı,altını çizmeyi,üstünü çizmeyi seviyorum.O yüzden okumazsanız okumayın.Ben yazacağım arkadaş!!
Ekim, kitap konusunda bereketli bir ay oldu.Haklarında uzun uzun konuşmak isterdim.Ama ayrıntıya girdim mi çıkamıyorum, bir sürü vakit kaybediyorum.O yüzden mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım.Ben bu ay bunları okudum.

  • Kitapçıların 3 lira-5 lira reyonlarında görüp almaya tenezzeül etmediğim Tess Gerritsen romanlarına arkadaşım Türkan'ın önerisiyle başladım.Bıçak Sırtı okuduğum ilk Tess Gerritsen kitabıydı.Muhteşem bir başlangıç oldu Bir günde okudum.Çok da beğendim.
  • O gazla Çırak'a başladım.Ne yazık ki ilk olarak en güzel kitabını okumuş olduğum için bunu onun kadar beğenmedim.Ama yine de ortalama bir romandan çok daha heyecan verici ve sürükleyiciydi.İkisini de tavsiye ederim gerilim sevenlere.
  • Benim kitaplığımda okumam için bekleyen kitap kulelerim yoktur.Alırım ve okurum genelde.Nasıl olmuşsa bu Beyoğlu Rapsodisini 2004te aldığım halde okumayı unutmuşum.Kitapsız kaldığım bu ayda kitaplığı karıştırırken buldum. Çok sevindim. Bu da pek klasik Ahmet Ümit romanlarından biriydi. Ahmet Ümit'in neredeyse tüm kitaplarını okudum.Ama artık okumayacağım.Bir yerden sonra hepsi birbirine benziyor çünkü.
  • Shantaram adıyla,kabıyla,hikayesiyle beni kendine aşık etti.Tam 864 sayfa olan bu tuğlamsı kitabın her sayfasını merakla,heyecanla,yaşayarak okudum.Şiddetle tavsiye ediyorum ne okusam diyenlere..Bakın bitti bile..Haydiii görüşürüz!

Monday, September 24, 2012

Ayın Kitapları


ŞANS MÜZİĞİ-PAUL AUSTER


Daha önce anlatmıştım.Paul Auster'la tanışmamız ortaokuldaki resim öğretmenimiz yüzünden oldukça geç oldu ama çok şükür temiz oldu:) Kendimi gaza getirmek için her işi bir projeye dönüştürme eğilimindeyim ya bu ara (her zaman işe yaramasa da) Auster Külliyatını hatmetmeyi de proje olarak ele aldım.30'uma girmeden bitirmeyi planlıyorum.Çok geride kalmışım çoook..Proje falan deyu deyu ancak yetişirim:))Şans Müziği Auster'ın okuduğum ikinci kitabı ama ilk romanı..İlk olarak Kış Günlüğünü okumuştum,otobiyografiydi.Çok sevmiştim.Buna da bayıldım..Bir solukta okudum...Koca yazı tek sayfa çevirmeden geçiren bünyeme ilaç gibi geldi...Hani öyle olur ya bazen. Bir süre hiçbir şey okumazsın.Okumaktan soğursun.Öyle bir kitap okusam ki tekrar kitap okumayı sevsem dersin. Bu kitap öyle bir tat bıraktı bende.. Yol hiç bitmese,okusam okusam okusam hep okusam dedim..''Mirasyedi itfaiye eri ve serseri kumarbazın tesadüfen karşılaşmasıyla gelişen olaylar'' desem güzel bir hikayeymiş gibi gelmez size ama..Öyleydi gerçekten.. Sürükleyiciydi, samimiydi, basitti, güzeldi... Ah Jack Pozzi ah..Ne sevimli karakterimizdin sen..
SUNSET PARK-PAUL AUSTER                                                                                                         
                                                                                                     
Şans Müziği'nin tadı damağımdayken Sunset Park'ı da aradan çıkarayım dedim.''Neden Timbuktu'yu Leviathan'ı falan değil de Sunset Park'ı?'' derseniz, cevap vermek yerine kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısını okurum size:''Sevginin gücüne, kaybetmenin acısına, pişmanlığın ve öfkenin yarattığı dinmek bilmez sızıya dair unutulmayacak bir hikaye..'' Sizce de yeterince etkileyici değil mi? Etkilendim ben de.. Aldım..Bitirdikten sonra da şuna karar verdim. Ben olsam o tanıtım cümlesini şöyle bitirirdim.' ....ya dair etkileyici bir hikaye...'' Yani evet etkileyici ama 'unutulmaz' da değil bence..Geçen hafta okumuştum misal ben,unuttum gitti...Gerçi  daha bu satırları yazmaya başlayalı yarım saat olmuşken, Melis 3 kere ağlayarak uyandı, su içirip, emziğini verip, azıcık sallayıp,tekmeleyip durduğu battaniyesini üstüne örtüp geldim.Aklımda 'Sabaha kadar daha kaç kere aynı şeyi yapacak, -dün gece olduğu gibi - bu gece de mi uyuyamayacağım?yoksa,yoksa uyuyabilecek miyim?Uyursam kaç saat uyurum?'Çocuklar kesintisiz uykuya ne zaman geçer? bu diş işi ne zaman biter? Yangın var diye bağırsam komşular uyanır mı?Kendimi camdan atsam kalıcı hasar oluşur mu? gibi sorular varken akşam ne yediğimi bile unuttum ben; Miles Heller'le Pilar Sanchez'in hüzünlü aşk hikayesini mi hatırlayacağım?Taam Pol taam.Kitabın unutulmaz ama ben unutkanım bu ara..Üzülme bak, cidden sorun sende değil bende..
Not:Bu da ''Ayın Kitapları Köşemi Nasıl Murdar Ettim?'' procesi olsun bari :)))

Sunday, August 26, 2012

Çok mes'udum!

   Fotoğraf çekmeyi hep çok sevmişimdir.Çocukluğumdan beri.Üstüm başım iyiyse,keyfim de yerindeyse çektirmeyi de severim.Ama Melis doğana kadar fotoğraf çekmenin/ çektirmenin benim için sanatsal bir değeri yoktu. Güzel fotoğraflar çekmek için değil anı olsun diye fotoğraf çekiyordum sadece.
   Kadraja girmiş koca bir su şişesinin, belediye logolu eşşek kadar bir çöp konteynırının, açının beyyyle, perspektifin eyyle olmasının benim için hiçbir önemi yoktu. Aynı kareyi tekrar çekmemin tek sebebi de birinin gözünün şaşı, ağzının yamuk çıkması falan olurdu. Gülümseyin çekiyorum. Gülümseyin ama mutlaka.Bitti. Benim de sanat anlayışım buydu:))
    Ama anne olunca insan hayata bambaşka bir çerçeveden bakıyor. Her anlamda..Yaşamdan, yemekten, uykudan, boş zamandan, keyiften, endişeden anladığın her şey değişiyor. En önemli şeyler önemsizleşiyor.Yeryüzünde hepi topu 50 santimetrekare yer kaplayan bir varlık hayatının merkezine gelip oturuyor. En kıymetlin oluyor.
  İşte Melis de doğunca ben her şeyin en güzeli onun olsun istedim. Giysilerin en güzeli,sonra oyuncakların, kitapların, sütle geçen yemeklerin,sonra direkt yediği yemeklerin, meyvelerin, doğum günlerinin, diş buğdaylarının, anıların, fotoğrafların her şeyin her şeyin en güzeli benim yavrumun olsundu.İmkanlarımız dahilinde tabii..
  İşte bu sebeple gelip gidip Serkan'a bulaşır oldum.'Bir fotoğrafımda daha pikseller ağlıyor bak.Fotoğraf makinesi mi alsak?Bak ne diyeceğim, fotoğraf makinesi alalım mı biz? Ne yapsak makine işini? Hangi marka alsak ki? Ne zaman alacağız şu makineyi? Almıyor muyuz? Alalım.Alalım da alalım..
    Sonra da işteeee:Çalışan kazandı, elmam kızardı..Evimin direğü Serkan Beyefendi,bakın dün elinde neyle geldi...




  Aldım o makineyi.Allah'ım Allah'ım çok şükür!!

Wednesday, August 1, 2012

Büyüyorsun...



Benim canım canım bebeğim,
Minik kollarını açıp kan ter içine kalana kadar  yürüyerek,
Gördüğün her şeyi kocaman gözlerle inceleyerek,
Her gün yeni bir şeyler öğrenerek,
Kendini her gün daha çok, daha çok,daha çok sevdirerek
Büyüyorsun..
Büyüyoruz...

Thursday, June 28, 2012

Ayın Kitapları

Sevgili günlük çok az vaktim var ama kitap yorumlarımı şu an yazmazsam bir daha yazamam.O yüzden biraz baştan savma olacak ama hiç olmamasından iyidir.

MÜNİRE / YUSUF EL-MUHAYMİD
   Bu kitabı, kapağı ve arka kapaktaki tanıtımı dikkatimi çektiği için aldım.Gerçekten bir yaraya parmak bastığını falan sandım ama yanılmışım.Sadece Arap kadınının gizli dünyasını anlatıyor gibi yapıp insanların merakından ekmek yemeye çalışmış.Yani şunu anlatmaya çalışıyorum,hani Suudi Arabistan kadını kapalı kutudur,insanda merak uyandırır ya ,yazar bir Arap olarak, Arap kadınlarının bulduğu her fırsatta seksi kıyafetler giyip makyajlar yaparak dolaştığı gibi bir izlenim yaratarak Arap kadınını arzu nesnesi gibi göstermiş.Bu anlamda yazarı bencil ve samimiyetsiz buldum.Sadece toplu taşıma araçlarında kitap okuyan biri olarak bu kitabın otobüste halkın meraklı bakışları altında okunmasının çok uygun olmadığını söylemeliyim.Kızarıp bozararak kimse görmesin diye kapattığım çok oldu:)Onun dışında hikaye çok bildik,dili basit ve akıcı..

BAHÇEMDE YEŞEREN UMUTLAR- DEBBİE MACOMBER
 Küçük Mucizeler Dükkanı'nı anlatmıştım.Yazarın bu kitabını da çok sevdim.Hatta bunu daha çok sevdim.İnsana keyif  ve mutluluk veren bir kitap.Ayrıca bu kez merak uyandıran bölümler de vardı.Tam bir yaz kitabı,akıp gidiyor.Okuyun derim ben kısaca:)








 İNCİR KUŞLARI / SİNAN AKYÜZ
Bir ara okuldaki herkes Piruze diye bir roman okuyordu.Ben yazarına şöyle bir baktım.Burnu büyüklük edip 'haa ben o adamı biliyorum,gazetede köşe yazarı' dedim.Sanki köşe yazarı kitap yazamazmış,yazsa da ben okumazmışım gibi bir havalara girdim..Sonra bir kaç yerde İncir Kuşları'nın çok güzel bir kitap olduğunu okudum,'hadi'dedim 'önyargılarımı kırayım'.
   İyi ki okumuşum mu diyeyim okumaz olaydım mı diyeyim bilmiyorum.Diline ,üslubuna hiç girmiyorum ama hikaye çok acıydı.İnsanlıktan utandıracak kadar acı.Bosna Savaşı hakkında bir kaç kitap okumuştum daha önce ama böyle vurucu,böyle yakıcı bir etki bırakmamıştı.Ben galiba ırkçı oldum,Sırplardan nefret ediyorum.Ve gezilip görülecek yerler listeme Saraybosna'yı ekliyorum.Bilinmeyen bir gelecekte gitmek,görmek,o acıları çekenler ve orada ölenler için dua etmek nasip olur inşallah..

Wednesday, May 30, 2012

Ayın Kitabı

....daa hangi ayın kitabı..Taaa geçen ay okumuştum aslında bu kitabı ama geçen ayki yazımdan sonra okuduğum için Mayıs ayının kitabıyla birlikte yazarım dedim.Ama ne yazık ki bu ay kitap okuyamadım.Aslında bir kitaba başladım daa daha çok başındayım diye hakkında ileri geri konuşmayacağım.'Geçen' Ayın Kitabı da buydu işte:


KIŞ GÜNLÜĞÜ-PAUL AUSTER

Paul Auster adını ilk kez ortaokuldayken Resim Öğretmenimin elinde görmüştüm,'Ay Sarayı' kitabında. Resim öğretmenimiz biraz burnu havada bir kadındı.Güzel Sanatlar mezunu,İstanbullu,kokoşun da fevkinde bir kadın.Biz taşralı öğrencilerini pek sevmezdi..Benim de pek sevdiğim biri değildi anlayacağınız.Ben de hemen önyargımı oluşturdum:'bu kadının sevdiği bir şeyi sevecek değilim  heralde,demek ki büyüyünce Paul Auster okunmayacak!'Bu yaşıma kadar okumadım da (artık kadını ne kadar sevmemişsem:)Gel gör ki kitapçıdaki o kadar kitap içinden, bu kitap beni seç beni seç diye göz kırptı sanki bana..Adı da kapağı da öyle hoşuma gitti ki..Aldım sonunda..Ne iyi etmişim,Paul Auster'a başlamak için en doğru kitapmış bu.Çünkü Kış  Günlüğü'nde çocukluğunu, gençliğini, ailesini, akrabalarını,sevgililerini, sevdiği yemekleri,oturduğu evleri,gittiği okulları,üzüldüğü sevindiği şeyleri, tüm hayatını anlatmış Paul Auster ve ben onu da yaşadığı hayatı da çok sevdim.Kokoş resimciye değil bana benzediğini anladım:))Kitabı da kendisine yazmış sanki.Tüm cümlelerin öznesi,ikinci tekil şahıs.'O gün erken kalktın ve pencereyi açtığında gördün ki bıdı bıdı bıdı...'gibi.Baştan hoş gelmedi ama sonra alıştım bu dile.Hatta öyle alıştım ki bir yazımda bile kullandım.(Çok fena fikir çalarım,bilen bilir:) Kapağındaki kapı numaraları da şu ana kadar oturduğu evlerin kapı numaraları.Çok hoş bir fikir değil mi bu da?Sonra işte kitap bitti.Haftasonu kitapçıya gittiğimde yine gözüme çarptı. 'Keşke okumamış olsaydım,şimdi bunu alırdım dedim kendi kendime..Neyse haftaya karneleri veriyoruz.Kitap okumak için bol bol vaktim olacak artık..Siz de bana kitap önerseniz,misal şuan güzel bir kitap okuyan ama bunu bana söylemeye üşenen,amaaan diyen  okur,bencillik etmesen de sen de adını benle paylaşsan ne güzel olur:))


Sunday, April 15, 2012

Ayın Kitapları

KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI-DEBBIE MACOMBER
   Yazarın adını bile duymamıştım daha önce.Adı ve kapağı çok güzel geldiği için aldım bu kitabı.Hem de nerden?Migros'tan..Kendisi bir marketten aldığım ilk kitap olur:)
      Dili çok sade,kolay okunuyor.Konusu da güzeldi:Birbirinden tamamen farklı 4 kadının bir örgü kursuna katılmasıyla gelişen olaylar(!) anlatılıyor.Küçük güzel hikayeler, kitabın adına yakışır mutlu sonla bitiyor..
   Ben okuldan eve dönerken otobüste kitap okuyabiliyorum sadece.Ondan,çok ağır kitapları tercih etmiyorum bu ara.Bu kitap bu açıdan beklentimi karşıladı.Keyifle okudum.Konu ve anlatım itibariyle Maeve Binchy'nin kitaplarına fena halde benziyor.Onu sevenler bunu da severek okuyacaktır.
DUYGULARIN RENGİ-KATHRYN STOCKETT

Kitabın konusu çok ilginç.1960lı yıllarda Misssisipi, Jackson'da yaşayan beyaz aileler ve onların çocuklarına bakan,ev işlerini yapan siyahi kadınlar ve onların aileleri anlatılıyor.
Çok farklı ve ilgi çekici bir konusu var ama ne yazık ki çevirmen kitabı öldürmüş.Okurken o kadar yoruldum ki anlatamam.
  Keşke şu çeviri işine biraz dikkat edilse.Çevirmen kendisi kitabı okuduğunda keyif aldı  mı acaba?Ben aynı satırı defalarca okumak zorunda kaldım.Çünkü bence kendisi yazdığını anlamamış.Kelime kelime çevirmiş ancak..O kadar da basit cümleler ki aslında,öyle edebi bir dille falan da yazılmamış ama olmamış işte.
    Kitap daha önce Yardımcı adıyla basılmış.Sonradan adı değiştirilip bir daha basılmış.Çevirmeni değiştirilip bir kez daha basılmalı bence:)Çok yüklendim galiba ama gerçekten ben çeviriye çok takılıyorum.Serde dilcilik var ya acaba orjinal cümle neydi?ben olsam bunu şöyle çevirirdim.derken kitaptan kopuyorum.Belki siz seversiniz.Bilemedim:)
SONRA HAYAT  YENİDEN  BAŞLAR-MUSTAFA MUTLU
Bilmiyorum bu ay neden böyle seçiciliğim tuttu ama ben bunu da sevmedim sevgili okurlarım:)Çok uyduruk geldi bana.Mahsun Kırmızıgül'ün hiçbir filmini izlemedim.(Küçümsediğimden falan değil,denk gelmedi sadece,yoksa severim insan olarak)Ama her şeyi aynı anda anlatmaya çalışması konusunda eleştirildiğini çok duydum.Hem Türk Kürt çatışması,hem fakirlik,hem eşcinsellik konularına vuırgu yapmış falan demişti mesela biri.Bu kitap da ona benziyor.Derdi çok:) 
   Bir de açıkçası ben siyasetle ilgili bir kitap okuyacaksam gerçek karakterlerin gerçek düşüncelerini okumak isterim ki bilgi sahibi olayım.Yoksa roman karakterlerinin ağzından sağa sola laf sokmak,siyasi mesaj vermek pek bana hitap etmiyor.Biraz olsa neyse de kitap bunun üzerine kurulmuştu.Başka konusu yoktu.Bu yüzden bana biraz samimiyetsiz geldi.Ben sevmedim ama meraklısı vardır muhakkak.Buyursun okusun  Asla sıkıcı değil,basit bir dili var,akıp gidiyor.Aynı aileden bir çok farklı ve zıt karakter ölüm döşeğindeki annelerinin başında beklerken dengeler değişiyor falan filan:)

Friday, March 30, 2012

Yağmurdan Sonra

Deli gibi yağmur yağdı bugün.Ama başlığımız onunla ilgili değil.Geride bıraktığım (yani inşallah öyledir ) çalkantılı dönemle ilgili.                                                                
   Ben öyle 'İnsanlar ne kadar da hede hödö','hayat bazen ne çok bıdı bıdı' diyerek üstü kapalı anlatamıyorum derdimi çoğu zaman.Ayşe'ye mi kızdım.'Şu Ayşeye sinir oldum bugün' diyorum,Fatma kalbimi mi kırdı,'Boyun devrilsin Fatma'diyorum.Öyle rahatlıyorum:)
 2 hafta kadar önce yine böyle bir şeylere kızdım.Anlatmaya kalksam hem uzun sürecek,hem de sakinleşince her yazdığıma pişman olacaktım.Anlatmayayım ama bu zamanları da unutmayayım diye bir önceki postu yazdım ben de.Geçti çok şükür..Ya da sorunumu kabullendim,onunla yaşamaya alıştım..Öyle büyütülecek bir mesele değil aslında..Belki de küçük küçük şeylerin üstüste gelmesi yordu bu kadar beni.Her neyse..
  • İnsan  mutsuzken cümle dünya nimetinden gönlü geçiyor..Sevdiği şeylerden bir daha asla keyif alamayacakmış gibi hissediyor.Keşke kötü hissettiğimiz her an, her şeyin geçeceğini hatırlatan bir çalar saat olsa kafamızın içinde:))O kadar umutsuzluğa kapılmazdık..Niye mi böyle söylüyorum.Çünkü o günlerde bir daha asla hayal kuramayacağımı sandım.Çocukluğumdan beri en büyük zevklerimden biri hayal kurmaktır benim.Herkes uyusun,yalnız olayım hayal kurayım,plan yapayım isterim hep.Şu geçen 2 haftada tamam dedim ben artık hayal kurmak bile istemiyorum.Öyle vazgeçmiştim dünyadan..Çok korktum ama çok şükür hayallerim geri geldi...Meğer hayatımda ne büyük yer kaplıyorlarmış,onlar olmadan çok renksizdi hayat..Kendime geldim,içim aydınlandı çok şükür. 'Bu aralar'dan bahsedeyim biraz da..
  • Geçen hafta okula 'eğitim denetmen'leri geldi.Böyle diyorlar kendilerine ama bal gibi de müfettişler işte.Onları hiç sevmiyoruz:))Neyse dersimize girdiler,toplantılarını yaptılar gittiler çok şükür.Biz de dönemin ilk sınavlarını yaptık,okuduk..Yaz tatiline bir adım daha yaklaştık:)
  • Şu son iki güne kadar hava çok güzeldi.Havanın güneşli olması insanın içini mutlulukla dolduruyor.Annelik de deli enerjisi veriyor galiba..Eskiden 2-3 saatlik uykuyla okula gitsem,eve gelir gelmez kafayı vurur yatardım.Ama şimdi güneşi gördüğüm her gün  Melis'i sokağa çıkarıyorum.Temiz hava alsın diye çıktığımız parktaki hava, o kadar da temiz değil belki ama onu sokağa çıkarınca çok mutlu oluyorum:))Hele bir de o gün iki lokma fazla yediyse,1 saat falan da uyuduysa değmeyin keyfime.Bir de bu ay el sallamayı öğrendi,yürürken mütemadiyen halkı selamlıyoruz.Çok eğlenceli:)
  •    KPDS'ye çalışacağım diye kitap okuyamayacağım sanıp 'ayın kitapları bölümü kendini imha edebilir' demiştim ya hani, öyle olmadı:)Okula giderken otobüste uyuyorum genellikle ama eve gelirken kitap okuyorum ve bu ay 3.kitabımı bitirmek üzereyim.Ayrıntılar Ayın Kitapları postunda:)

       KPDS işi de yalan olmak üzere bu arada.Mart'ın ilk haftası gaza gelip her gece çalıştım ama ikinci haftanın başında Melisin diş huzursuzluğu, uykusuzluğu başladı.Ben de gece zırt pırt uyanacak diye erkenden yattım.Derken ipin ucunu kaçırdım.Vakit de daraldı,olmayacak galiba bu sefer..(Bu arada bilmeyenler için bu sınavın ne işe yaradığını söyleyeyim aslında yüksek lisans için falan gerekiyor bazı bölümlerde ama ben maaşıma eklenecek dil tazminatı için ireceğim.En yüksek seviyeden (A) alırsam her ay 60 tl civarı bir para ekleniyor 5 yıl boyunca maaşıma.5 yılda bir notun yenilenmesi lazım.Benimkinin süresi doldu,onun için uğraşıyorum..İlköğretimde çalıştığım, ekstra bir çalışma  yapmadığım,yabancı dil de ziyadesiyle nankör olduğu için yusuflamaktayım:))
  • Sonracığıma dekorasyona merak sardım.Zaten çok severdim ama ev müsait değildi.Hala değil gerçi ama artık ufak tefek değişiklikler yapmaya kararlıyım.Ne yazık ki hemen olamayacak.Biraz daha beklemem lazım.'Şu kanepeyi şuna veririm,buraya şöyle bir şey alırım' falan diye plan yapıyorum şimdilik.İnşallah olur..Çok ümitliyim bu kez.Serkanı İKEA'ya,Tepe Home'a,Mudo'ya sürüklüyorum çılgınca.Küçücük bir kaç aksesuar aldım ev için.Onlara bile öyle seviniyorum ki..Başlangıç yapmış gibi hissediyorum şimdiden:)
  • Vakit buldukça Pintereste bakıyorum bir de.Şu yukarıdaki resmi de oradan arakladım.Ama daldan dala gezerken kimden aldım karıştırdım:)
 İşte böyle....

Friday, March 23, 2012

Hide My Head, I Wanna Drown My Sorrow

Ben çok zor zamanlar geçiriyorum günlük..Böyleyim işte..


Dua et,geçsin.Dua et.Huzur bulayım..
Çünkü ben,
Hayaller kurabilmek ve onlara inanmak istiyorum.
Yeniden.

Monday, March 5, 2012

Sıradaki Şarkı 2

    Sabah okula giderken (yani lafın gelişi sabah yoksa bildiğin gecenin körü),hep kulağımda bu şarkı..Siz de dinleyin istedim  ama dinlemeseniz de alınmam.Çünkü Melis doğalı 1 dk 26 saniyeden uzun video izleyemedim daha:)Klibin pek bir numarası yok ama şarkı,ah şarkı..
  Her şarkının,her tadın,her kokunun bir anısı vardır ya,bu şarkı da benim için bir yaz akşamında Eskişehir yolu..Kaan 3 aylıktı,annesinin yüksek lisans sınavı vardı,ders çalışmaya anneanneye gitmişlerdi.Kaanın babası,Serkan ve ben 2009un haziran ayında, bir cuma iş çıkışı onları görmeye Eskişehire gitmiştik..Yolüstünde erkek isimli köftecilerden birinde mola vermiştik;Orhan mıydı Ramiz mi?.Motosikletli bir kafile geçmişti yanımızdan..Özenmiştik..Gaza gelip her haftasonu uzun yola çıkmalı demiştik..Yol boyu bunu dinlemiştik...Melis yoktu o zaman..Melis nasıl olmaz?İnsan inanamıyor...
   Her neyse..Buyrun..




Bu arada Kaanın akibetini merak ederseniz 3 yaşında artık,abi oldu resmen..annesi de yüksek lisansı tamamladı.sonra tayinleri çıktı,uzaklara gittiler,onları çok özlüyoruz:(

Saturday, March 3, 2012

Ayın Kitapları

 Sur Kenti Hikayeleri - Ali Ayçil

   Bir kitaptan hiçbir şey beklememeyi çok seviyorum:)Okulun açıldığı ilk hafta çarşamba günü çok kar yağdığından öğrencilerin çoğu okula gelmedi.Öğrenci olmayınca ben de kitap okuyayım dedim,ama yanıma kitap almamışım. Öğretmenler odasındaki masada bu kitabı gördüm.Bir bakayım neymiş dedim,okumaya başladım.Alelade bir kitap sanmıştım,orda öyle sahipsiz görünce..Ne kadar yanılmışım..Muhteşemdi bana göre.Ben aslında hikaye okumayı sevmem,roman insanıyımdır.Karakterlere hemen bağlanıveririm,öyküleri bitmesin isterim. Bu kitaba bayıldım,çünkü hem bir hikaye kitabı idi, hem değildi.Şöyle ki, kitapta Sur Kentinde yaşayan ya da yolu bir şekilde oradan geçen insanların, birbirinden bağımsız ama aynı zamanda bütünlük arz eden hikayeleri vardı.Roman gibiydi,İskender'i hatırlattı bana.Her bir hikayeye  ne çok emek verilmiş,ne kadar ince ince işlenmiş her bir öykü..Misal bir nalbant dükkanının içi nasıl olur,misal bir hancı ne yer ne içer,misal bir seyis tayı ehlileştiremezse ne hisseder bilmem ben,merak da etmedim bu yaşıma kadar..İşte kitap okumayı bu yüzden seviyorum.Bunları merak eden, bilen, araştıran insanlar var..Ben kitaba bayıldım kısaca,öykülere de üsluba da..Tarih kokan kitapları seviyorsanız şiddetle tavsiye ederim.. 




Anne İş'te -Sabiha Paktuna Keskin  
                                              
 Anne olup da tanımayan yoktur Sabiha Paktuna'yı. Ben de Gülben Ergen vasıtasıyla tanıştım kendisiyle:)İşe başladığım bu ilk ayda alayım okuyayım dedim.Çocuk yetiştirmede ya da öğretmenlikte her çocuğa uygulanabilen mucizevi reçeteler olduğuna inanmıyorum ama yine de insanın okuyarak,düşünerek,araştırarak gözlemleyerek kendisini geliştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu kitapta da çalışan anneye işe yarayacak bir çok öneriler var ama benim durumuma uyarlar mı bilmiyorum.Evden sıvışarak ayrılmayın,çocukla konuşarak onu tekrar geleceğinize ikna edin diyor mesela ama ben saat 6,15te evden çıkıyorum.O saatte kendimi hiçbir şeye ikna edemezken bir de Melisi uyandırıp ağlatamam.Belki Melis biraz daha büyüdüğünde ben de daha yakın bir yere tayin olduğumda (olabilirsem tabi:( ) daha çok işe yarar bu bilgiler..Ama mesela kaliteli zaman geçirmenin pahalı oyuncaklar alıp çocukla oynamak değil özellikle küçükken bebeğin temel ihtiyaçlarının zamanında sevgiyle karşılanması olduğunu öğrendim içim rahatladı:))Bir de bakıcının sürekli olmasının sağlanması lazımmış,özellikle 12 ve 15.aylar kritrik olduğundan bakıcı değiştirilmemeliymiş..Kayınvalidem seneye de davam ederse iyi olur yani.
  Normalde bu şekilde kitapların içeriği hakkında bir şeyler yazmıyorum ama bu kitap da başka nasıl anlatılır ki:)
   En azından daha donanımlı bir anne olmaya çalıştığım için kendimi iyi hissettiriyor Annelik Akademisi kitaplarını okumak.Siz de böyle düşünen bir çalışan anneyseniz alın okuyun derim..


Buraya kadar okuyan varsa ona bir de notum olacak.Bu ay  KPDS için çalışmaya başlayacağımdan Haziran ayına kadar Ayın Kitapları bölümü Ayın Kitabı'na dönüşebilir ya da kendini toptan imha edebilir..Bilginize:))

Sunday, February 26, 2012

Blogum 1 Yaşında!

  Geçen yıl tam da bugün başına geleceklerden habersiz bir gebecikken anne bloglarına heves edip açmıştım bu blogu..Hamilelik,doğum,lohusalık,kolik,emzir(eme)me telaşı,işe dönüş,kayınvalideyle yaşamaya başlama,diş çıkarma derken bir yılı devirmişiz..
   Şuan o günden o kadar farklıyım ki..Şimdi bildiklerimi o zaman bilmek isterdim.Melisin doğduğu güne tekrar dönmek isterdim.Her anı kaydetmek isterdim.Korkma bebeğim demek isterdim.O kadar korkak ve cahil olmamak isterdim..Postnatal depresyona girmemiş olmak isterdim..Onu doğduğuna pişman etmemiş olmak isterdim.Ama işte o zaman öyle olması gerekiyormuş şimdi böyle olmam için..
  Henüz kafasını kaldıramadığı bir iki aylık hallerini özlüyorum şimdilerde.Herkes hep özlenir derdi de inanmazdım Bir büyüse diyordum bir büyüse.Büyüdü şimdi bakın...
Teyzesi kızıma araba göndermiş:))


Blogumun değil de kızımın doğum günüymüş gibi bir hava yarattım değil mi?.Durun kendime geleyim..Teşekkür listem var daha,onu yazacağım..
  • Asla bundan haberi olmayacak olsa da,bu blogun varoluş sebebi Portakal Ağacının bu yazısıdır..Ona bu yazı ve yapabildiğim tüm yemekler için teşekkür ederim.
Ayrıca;
  • O yazıda gördüğüm ve sonra ilk 5 izleyicimden biri olan Anne Cafe'ye
  • Başladım bir işe ama kimse okumuyor beni diye düşünürken ilk izleyicim olan Berilin annesi Bilgen'e  ve ikinci izleyicim Sezobigo'ya
  • Nasıl anlatacağımı bilemediğim,hem blogunda yazdıkları hem bana yazdıklarıyla hep destek olan,hep umut veren,çok sevdiğim,en sevdiğim Deli Anne'ye
  • Samimi yorumlarıyla beni çooook mutlu eden Dila'nın annesi Sevgi'ye, Zeynep'in annesi Hatice'ye, Can Bora'nın annesi Esra'ya,Defne'nin annesi Tuba'ya, Rüzgar'ın annesi Görkem'e, Tuna'nın annesi Özlem'e, Çınarın annesi Pınar'a, Kozanın annesi Niffea'ya,Çanakkaleden blogsuz Özlem'e:), Atlas'ın annesi Fatoş'a,
  • Ondan çok şey öğrendiğim ve çokça esinlendiğim canım ELFony'ye
  • Blogumu haber verdiğim günden beri beni sürekli okuyan, motive eden canım ablama,Ponkizime,Sema'ma ,Seysey'ime.....
  • Velhasılkelam blogumu izlemeye değer bulan 57 kişinin her birine 
çooooook teşekkür ederim..Blogum da kızım da iyi ki doğdu!

Monday, February 20, 2012

Diş Buğdayına Doğru...

Evet hanımlar Melisimin diş buğdayını yaptık..yazısını,fotoğrafını  geniş bir zamanda hazırlayacağım kısmetse ama bu gece yatmadan önce önce şunları koymazsam çatlayacağım:)

Seyseyle yaptığımız ilk diş kurabiyemiz öldü:)

İkincisi ağır yaralandi..

Ama yılmadık,sonunda yaptık!hem sadece bu kadar da değil herkese yetecek kadar:)))

Thursday, January 26, 2012

Ayın Kitapları

Ben biriktirmeyi sevdiğim için yazıyorum okuduklarımı,bir de belki zevkleri bana benzeyen birilerine az buçuk fikir vermek istediğim için..Kitap eleştirmenliğiyle uzaktan yakından ilişiğim yoktur.Durun hatta şöyle açıklayayım:

Geçen ay okuduğum İskender'i bir eleştirmen nasıl anlatmış bakın:
  •  Cemile, roman boyu ortaya çıkan ikiliğin, ikizlik hallerinin de ana ekseninde. Bireyselleşme sürecinde “ötekileşen” bir tür başat alt benlik işlevi görüyor... Pembe ile Cemile, birbirlerinin aynadaki yansımaları gibiler.
Peki ben nasıl anlatmışım?
  • Elimden bırakamadım.Melis gözlerini kapar kapamaz elime aldım,gece yarılarına kadar okudum.Bence harika bir kitaptı.
:))Eveet şimdi istediğiniz edebiyat eleştirisi okumaksa burdan evlerimize dağılabiliriz.Yok 'biz illa ki seni okumak istiyoruz,Nasıl buldun arkadaşım?Ne hissettin?Melis n'aptı?Serkan nasıl? Nolur burda kalalım!'derseniz buyrun başımın üstünde yeriniz var..Ben bu ay bunları okudum:

SERENAD-ZÜLFÜ LİVANELİ

  Okurken İmam-ı Azamın şu sözü geldi aklıma:Bilmediklerim ayağımın altına konsaydı,başım arşa değerdi.
   Genellikle kitap okumaktan beklediğim sadece keyif almak,farklı bakış açıları görmek,farklı hayatlara tanıklık etmek ama bir de yanında bir şeyler öğrendiğim zaman tadından yenmiyor.Bu kitabı çok sevmemin sebebi de bu..İkinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında ülkemizi de ilgilendiren,fakat şimdiye kadar hiç duymadığım için kurgu olduğunu sandığım(evet ne yazık ki öyle sandım) pek çok şey öğrendim..Kitabın her yerine bayıldığımı söyleyemem.Gereksiz olduğunu,mantıksız olduğunu ve yanlı olduğunu düşündüğüm bazı yerler de oldu ama kitabı bitirdikten sonra kapıldığım his,'iyi ki okumuşum' oldu.İnsanın insana ettiklerini aklım almadı bazen;bazen karakterlerin yerine kendimi koydum,bazen koymaya bile cesaret edemedim..Naçizane önerim alınız okuyunuz,pişman olmazsınız..

KÜRK MANTOLU MADONNA- SABAHATTİN ALİ

    Önyargılarım yüzünden okumayı çok ertelediğim bir kitap. Nedense adını hiç sevmemiştim,bana hiçbir şey çağrıştırmıyordu,almaya elim gitmiyordu hiç...Yine gitmedi,bir arkadaşımdan ödünç aldım.. Ama...Fakat..Lakin çok pişmanım,çok..Kesinlikle alıp kütüphaneme de koyacağım..
   Daha ilk sayfalarında bağlandım,hazine bulmuş gibi hissettim kendimi..İnsana dair,nasıl bu kadar güzel tespitler yapılabilir ve nasıl bu kadar güzel anlatılabilir?Onlarca cümlede durup düşündüm,aklımda tutmak istedim,altını çizmek istedim..Hikaye güzel tamam da ben hep yazarı düşündüm,'nasıl yazdın be adam ?' dedim sürekli.(Benzer duyguları bir de geç keşfettiğim Sait Faik'e karşı  hissetmiştim,anmadan geçemeyeceğim:)Sabahattin Alinin hayatını da merak ettim,bir müsait zamanda bu konuya eğileceğim.
Konusuna gelince Özetle 'Durgun sular derin olur', özetle ''Nerde boynu bükük bir garip görsen hor görme kimbilir ne derdi vardır'' özetle 'ben ettim siz etmeyin alınız okuyunuz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...